top of page

Riskli Gebelikler Konusunda Bilgiler

 

Bazı gebelikler başından itibaren, bazı gebelikler de sonradan riskli gebelik sınıfına girerler. Bu sayfada bunlardan bazı örneklere yer vermeye çalıştık.

Gebelikte Yüksek Tansiyon

     Gebelikte, atardamarlarda yüksek tansiyon çok iyi takip gerektiren bir sorundur. Burada önemli olan, bu tansiyon yüksekliğinin gebelik öncesi var olup olmadığıdır. Önceden var olanlarda da önemli olan, altta yatan bir böbrek veya başka organ hastalığı mevcut olup olmadığıdır. Önceden yüksek tansiyonu mevcut olanların (kronik hipertansif hastaların) iç hastalıkları ve kardiyoloji uzmanına gebeliğin öğrenilmesi sonrasında başvurup, takibe devam etmesi uygun olur.

     Peki, gebelik dışındaki yüksek tansiyondan bunun ne farkı var ve neden bundan daha fazla korkuyoruz? Çünkü, yüksek tansiyon bebeğin beslenmesini de bozmaktadır ve ayrıca annenin karaciğer, beyin, böbrek gibi hayati organlarına geri dönüşü olmayan hasarlar verebilir. Gebelikte olanın verdiği hasarlar daha kalıcı ve şiddetli olmaktadır. Özellikle gebelik zehirlenmesi de denilen preeklampsi durumu ve bunun şiddetli şekli, gebe kadının hayatını dahi tehdit edebilmektedir. Bazı durumlarda yoğun bakım takibi gerektiren şiddetli hastalıkta, erken doğum bazen hayat kurtarıcı olabilmektedir. Gerek çocuk doktorları, gerekse kadın hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından hiç istenmeyen bir durum olan erken doğum, bazen zaruri hale gelebilmektedir. Onun için, şiddetli gebelik zehirlenmesi olan hastalar, doğuma yakın aylarda yenidoğan yoğun bakım ünitesi yeterli olan yerlerde takip edilmelidirler. Doğum zamanında veya doğumdan sonra annenin de yoğun bakımda takibi bazı hastalarda gerekebilmektedir. Özellikle ikiz ve üçüz gibi çoğul gebeliklerde bu riskler daha fazladır. Ek olarak, ilk gebeliklerde, yaşı 18-35 aralığının dışında olanlarda, böbrek yetmezliği olanlarda, Antifosfolipid sendromu durumunda, bilinen damar sertliği (ateroskleroz) durumlarında, obez hastalarda yine risk artışı mevcuttur.

     Gebelik zehirlenmesi (preeklampsi) olan hastada, tansiyon değerlerinin 160/110 ve üstü olması, ileri derecede protein kaybıyla giden böbrek hasarı, karaciğer hasarı, pıhtılaşma sağlayan kan pulcuklarının (trombosit veya platelet de denir) sayısının önemli derecede düşmesi gibi laboratuvar bulguları,  baş ağrısı, görme kaybı, göz kararması, gözde sinek uçuşmaları benzeri belirtiler, göğüs kemiğinin altındaki ve bunun sağındaki bölgede ağrı olması şiddetli hastalık belirtileridir.

     Preeklampsi tablosunun karaciğeri daha ağır tuttuğu şiddetli formu HELLP Sendromu olarak bilinir. Burada, kırmızı kan hücreleri özellikle damarların içindeki hasarlı bölgelere çarparak parçalanır ve buna hemoliz denir. Beraberinde, karaciğer enzimlerinin arttığı ve pıhtılaşmayı sağlayan kan pulcuklarının sayısının azalması görülür. HELLP Sendromu ve şiddetli preeklampsi tablolarının etkin tedavisi, doğumu bir an önce gerçekleştirmektir. Bu konuda, çok kapsamlı araştırmalar yapılmış, doğumu erteleyerek bebeğin erken doğumu ve bunun yarattığı sıkıntıların önüne geçilmeye çalışılmıştır. Bazı durumlarda doğum için birkaç gün beklemenin uygun olabileceği, bu dönemin bebeğin doğum sonrası kalp atışından sonra en hayati organı olan akciğerlerin olgunlaşmasını tamamlayarak görevini iyi yapması için anneye verilecek ilaçların etkisini göstermesi için de zaman kazandırdığı sonucuna varılmıştır. Ancak, şiddetli hastalıkta kimlere bu beklemeye dayalı izlemin uygulanacağı halen tartışmalıdır. Çünkü, bu tür hastalarda şiddetli hastalık hızla karaciğer kapsül kanaması, beyin kanaması gibi hayatı tehdit eden klinik durumlara dönüşebilmektedir.

     Gebelik tansiyonu tespit edildiğinde, gebelik boyunca önemli ve yakın takip gereklidir. Tansiyon takipleri düzenli yapılan ve normal kabul edilen düzeylerde seyreden hastaların genelde erken doğum ihtiyaçları çok nadiren olmaktadır. Aksine, gebelikten önce tansiyon yüksekliği bulunup da gebelikte artarak devam eden hastaların, gebeliğinin zamanında sağlıklı doğumla sonuçlanması olmayanlara göre belirgin derecede daha fazla olasıdır. Ayrıca, doğumla iyileştiği genel kabul görmüş bu hastalık ve türevleri, nadiren gebelikten sonraki lohusalık döneminde de ortaya çıkabilmekte ve hatta normalden daha da ağır seyredebilmektedir. Doğumdan sonraki lohusalık döneminde de uyanık olunmalı, özellikle baş ağrısı, gözde sinek uçuşmaları, karın üst sağ ve üst orta kısmının ağrıması durumlarında tansiyon ölçülmesi konusunda dikkat gösterilmelidir.

     Daha önce şiddetli hastalık yaşayıp erken doğurmak zorunda kalmış hastaların sonraki gebeliklerinde, gebeliğin 6-12 haftası arasında (16 haftaya kadar başlanabilir görüşünde olanlar da mevcuttur), günlük 100 - 150 mg Asetil salisilik asit başlanması önerilmektedir. İlacın kaçıncı gebelik haftasında sonlandırılacağı konusu da tartışmalı olmakla beraber, kendi klinik pratiğimizde, 32-33 gebelik haftasında genelde ilacı kesmekteyiz. Bu gebelik haftalarından sonra rahmin atardamarında kan akımına karşı direnç artışı beklenmediğinden, bahsedilen haftalarda ilaç kesilebilir. Bu konuda doktorunuzun önerilerine ve yönlendirmesine uymanız önerilir.

Kaynakça:

Nicolaides KH. Aspirin versus Placebo in Pregnancies at High Risk for Preterm Preeclampsia. N Engl J Med. 2017;377(24):2400.

bottom of page